Türkiye’nin dört bir yanındaki futbol sahaları, sadece sporun değil, aynı zamanda toplumun nabzının attığı yerler. Bu sahalarda oynanan her maç, atılan her gol ve verilen her hakem kararı, milyonlarca insanın duygularını harekete geçiren birer katalizör olmakta. Ancak son yıllarda, futbolun bu büyüleyici dünyası, giderek artan bir gerilimin ve çatışmanın sahnesi haline geldi.
Sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte, taraftarların maç sonrası duygularını ve düşüncelerini paylaşma biçimleri de değişti. Ne yazık ki, bu platformlar aynı zamanda linç kültürünün ve nefret söylemlerinin de yuvası oldu. Tartışmalı pozisyonlar, kaybedilen maçlar ve hakem kararları, sosyal medya üzerinden büyük bir öfke seline dönüşerek, toplumsal çatışmaları derinleştirmekte.
Bunun yanı sıra, Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı ekonomik kriz, toplumun her kesimini etkilediği gibi, siyasetin müdahalesi de futbol dünyasında derin izler bırakıyor. Artan işsizlik, yüksek yaşam maliyetleri ve genel ekonomik belirsizlik, bireylerin günlük yaşamlarındaki stresi artırmış ve bu stres, futbol sahalarına taşınmış durumda.
Taraftarlar, ekonomik sıkıntıların pençesindeyken, futbolu bir kaçış noktası olarak görüyor, ancak burada da biriken öfkelerini dışa vurma eğilimi gösteriyor. Sosyokültürel yapının değişimi ve toplumun farklı kesimleri arasındaki gerilimler, futbol sahalarına da yansımakta. Bu durum, dostça rekabeti aşarak, zaman zaman şiddet içeren çatışmalara dönüşebilmekte.
Bu haberde, Türk futbolundaki gerilen atmosferin nedenlerini ve çözüm önerilerini ele almaya çalışacağız. Sosyal medya linç kültüründen ekonomik ve sosyokültürel krizlere kadar uzanan geniş bir perspektifte, toplumsal dinamiklerin futbol sahalarındaki yansımalarını inceleyeceğiz.
Türk futbolunun içinde bulunduğu bu karmaşık ve gergin atmosferi, toplumsal dinamiklerle harmanladığımız bu haberde, kıymetli Sosyolog Dr. Deniz Bağrıaçık da görüşlerini bizlerle paylaştı…
“Her topluluğun bir lağım tarafı vardır, orada çirkin şeyler toplanır; fakat toplulukların asil, temiz tarafları da vardır, öyle olmazsa topluluk yaşayamaz. İnsanlar gözlerini çirkin şeylere dikmemeli, güzel taraflara çevirmeli, birbirlerini güzel kıymetlerin çerçevesinde görmeli ve sevmelidir.” – Gandhi
GERİLEN ATMOSFER VE ÇATIŞMALARIN ARTMASI
Türk futbolu, tarihi boyunca birçok iniş çıkışlar yaşadı. Ancak son yıllarda, sahada yaşanan mücadeleler kadar saha dışındaki tartışmalar ve gerginlikler de dikkat çekiyor.
Özellikle sosyal medyada artan linç kültürü, Türkiye’deki ekonomik ve sosyokültürel bunalımın toplum üzerindeki etkileri ve siyasetin futbola olan müdahalesi, futbolun sadece bir spor olmaktan çıkıp toplumsal bir gerilim unsuru haline gelmesine neden oluyor.
Konu hakkındaki görüşlerini paylaşan Dr. Deniz Bağrıaçık, şu ifadeleri kullanıyor:
Bu kutuplaşmanın yarattığı ortamın altyapısı çok uzun bir zamanda hazırlanmakta. Neoliberal politikaların başladığı 80’li yıllar, sonrasındaki popülizm, solun işlevini yitirişi, entelektüel düşüncenin maalesef etkisinin günlük hayata nüfuz edememesi. Belki de en önemlisi, insanların kendini ifade ediş biçimlerinin kişiler ve bir takım olaylar üstünden sürekli bir tehdit altında oldukları ciddi bir değişim sürecinden de geçildiği için, ötekinin varlığı sanki bizlerin sahip olduğu kişiyi özneyi tehdit eder olarak algılanmaktadır.
“Toplum; sevgiyle kaynaşır, adaletle yaşar.” – Farabi
SOSYAL MEDYADA LİNÇ KÜLTÜRÜ
Sosyal medya, taraftarların fikirlerini hızlıca paylaşabildikleri ve geniş kitlelere ulaşabildikleri bir platform haline geldi.
Ancak, bu durum beraberinde olumsuz sonuçları da getirdi. Farklı takımları destekleyen taraftarlar arasında başlayan tartışmalar, kısa sürede hakaretlere ve tehditlere dönüşebiliyor.
Bu ortamda, bireylerin kendilerini ifade etme biçimleri daha saldırgan ve yıkıcı olabiliyor. Kaybedilen bir maç sonrasında veya tartışmalı bir hakem kararının ardından, sosyal medyada adeta bir linç kültürü oluşuyor. Bu durum, futbolun rekabetçi doğasının ötesine geçerek, toplumsal ayrışmaları derinleştiriyor.
Dr. Bağrıaçık, toplum içindeki kamplaşmaların ve adalet duygusunun sarsılmasının, bu durumu nasıl tetiklediğine dair ipucunu, şu sözlerle veriyor:
Türkiye özelinde, son yıllarda yaşanan ciddi bir adalet duygusunun zedelenmesi ve sadece bir kısmın ‘milli’ olarak adlandırılması, bir tarafın dışarıda hissetmesi, bu hızlı tepkileri düşünmeden yapılan yorumları da bir arada getiriyor. Ama burada tabii ki kamplaşmalar da, yani bunlar hiç yoktan değil, var olan kamplaşmalardan, bir takım yakınlıklardan da iktidar olan yakınlıklardan ve onun temsil ettiği sanatçılar, futbolcular, çeşitli alanlardaki yakınlıkların, bu derin kutuplaşmayı da beslediğinin farkındayız.
EKONOMİK KRİZ VE SOSYOKÜLTÜREL ETKİLER
Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı ekonomik kriz, toplumun her kesimini olduğu gibi futbol taraftarlarını da doğrudan etkiledi.
Artan işsizlik oranları, yaşam maliyetlerinin yükselmesi ve genel ekonomik belirsizlik, bireylerin günlük yaşamlarındaki stresi artırdı. Bu ekonomik sıkıntılar, taraftarların maçlara olan ilgisini azaltmak yerine, stadyumları birer kaçış noktası haline getirdi.
Ancak, bu kaçış noktaları, aynı zamanda biriken öfkenin dışa vurulduğu alanlar haline geldi.
Bir emekli aylığı 10 bin lirayı geçmezken, bir tarafta milyar dolarlar üstünden yapılan anlaşmalar ve bunlar sadece bizlerin bildiği, onun ötesinde de çıkılan reklamlarla beslenen büyük bir ekonomik piyasadan bahsediyoruz. Burada ciddi bir sorgulamanın olması gerekiyor. Burada gene entelektüel olarak eksikliğin maalesef sorgulayamamanın da yarattığı bir darboğaz var. O da neye dönüşüyor? İşte bu yargısız infazın arkasında, nedir bizi toplumsal olarak birlikte tutan, ayakta tutan şey bir adaletin varlığına inanıştır. Emile Durkheim’in dediği gibi, “Bir adalet olması gerekir”. Bir adaletin, toplumsal adalet duygusunun yaşandığına inanması gerekir toplumun. Bizde maalesef artık bu adalet duygusu farklı açılardan ve boyutlardan darbeler almıştır. – Dr. Deniz Bağrıaçık
Ekonomik kriz, yalnızca bireysel düzeyde değil, kulüp düzeyinde de etkisini gösterdi. Birçok futbol kulübü, mali sorunlarla boğuşuyor ve bu durum, taraftarların kulüplerine olan bağlılıklarını sınava tabi tutuyor. Finansal sorunlarla mücadele eden kulüpler, taraftar desteğine daha çok ihtiyaç duyarken, taraftarlar ise kulüplerinin başarısızlıklarına karşı daha sabırsız ve eleştirel olabiliyorlar.
“Madem ki insanı biçimlendiren yaşadığı koşullar; koşullar en insani şekilde biçimlenmelidir.” – Karl Marx
SOSYOKÜLTÜREL ÇATIŞMALAR
Türkiye’nin sosyokültürel yapısındaki değişimler ve toplumun farklı kesimleri arasındaki gerilimler, futbol sahalarına ve tribünlere de yansıyor.
Toplumsal kutuplaşmanın artması, taraftar grupları arasındaki ilişkileri de etkiliyor. Farklı sosyal ve kültürel arka planlardan gelen bireyler, futbol sahalarında ortak bir tutku etrafında birleşirken, aynı zamanda bu farklılıklarını da yansıtıyorlar. Bu durum, zaman zaman dostça rekabeti aşıp, şiddet içeren çatışmalara dönüşebiliyor.
Bu şiddet dili sürekli beslendiği için de ağza alınmayacak hakaretler ya da insanlık suçlarının çok kolaylıkla ağızdan çıktığını, dile yansıdığını görüyoruz Tabi artık siyasi iktidarın dilini biliyoruz. Öğrendik, algılaması kolay ve çok sert kelimeler üstünden giden, ‘terörizm’ gibi çok ciddi insanlık suçlarının çok da kolay olarak söylenebildiğini görüyoruz. Siyasi iktidarın etkisini yüzde 100 hissettiğimizi söyleyebiliriz. – Dr. Deniz Bağrıaçık
SİYASETİN FUTBOLA MÜDAHALESİ
Türkiye’de futbol, uzun yıllardır siyasetin gölgesinde kalmış durumda. Siyasi figürlerin futbol kulüpleri üzerinde etkili olmaları, kulüp yönetimlerine doğrudan müdahale etmeleri ve futbol üzerinden siyasi propaganda yapmaları, sporun doğasına aykırı bir durum yaratıyor.
Bu müdahaleler, futbolun bağımsızlığını ve tarafsızlığını zedeleyerek, taraftarlar arasında politik kutuplaşmalara yol açıyor. Siyasi tartışmalar, futbol camiasında da bölünmelere neden oluyor ve bu durum, sahada ve tribünlerde yaşanan gerginliklerin artmasına zemin hazırlıyor.
Siyasi söylemin etkisi elbette çok büyük ama siyasi söylemin ekmeğine yağ süren de, bütün bu kutuplaştırmayı kolaylaştıran ve hatta bu sistemleri yaratan da, toplumsal dinamikler ve en önemlisi de iletişim biçimlerinin değişmesidir. Baktığımız çağı sosyolojik açıdan yorumlamamız gerekirse, bizler çok hızlı olmak durumunda kaldığımız, çok hızlı yazmamızın gerektiği, artık herhangi bir dil bilgisinin esamesinin okunmadığı, çok hızlı düşünmemiz gereken sürekli bir algoritmalar içerisinde beslendiğimiz fikirlerimize yer verildiği ya da verilmediği, kendimizi, cümlelerini bir şekilde satmak durumunda kaldığımız kırılgan bir sistemi içerisinde var olmaya çalışıyoruz. Dr. Deniz Bağrıaçık
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ VE GELECEK BEKLENTİLERİ
Günümüz insanı ne yapacağına dair her zamankinden çok güce sahiptir. Ancak “ne yapması gerektiğini her zamankinden daha az bilmektedir. – Ali Şeriati
Bu gerilimlerin azaltılması için, hem toplumsal düzeyde hem de futbol dünyasında çeşitli adımlar atılması gerektiği çok açık.
Sosyal medya platformlarının daha etkin denetlenmesi ve nefret söylemi içeren paylaşımların engellenmesi, linç kültürünün önüne geçebilir. Ayrıca, futbol kulüplerinin mali sorunlarına çözüm bulmaları ve taraftarlarla daha şeffaf iletişim kurmaları, kulüp-taraftar ilişkilerini güçlendirebilir.
Tartışma kültürünün güçlü olması için bir entelektüel zeminin de olması gerekiyor. Ya da birbirimizi dinlemek ve en önemlisi anlaşmaya istekli olmak, anlaşmaya istekli olmanın değerli görülmediği bir toplumsal dinamikler içerisindeyiz. Bizler anlaşmaya istekli olan kişiler, ilişki kurmak isteyen kişilerin değerli olmadığını, masaya yumruğunu vuran bir siyasetin, esmenin, gürlemenin, kırmanın, dökmenin, sesini ne kadar çok bağırırsa o kadar iyi dinlendiğini düşündüğümüz, bunun karşılığını bulduğu bir toplum yapısındayız. Bu da bir çok durumu çözümsüz hale getiriyor. – Dr. Deniz Bağrıaçık
Ekonomik ve sosyokültürel krizlerin üstesinden gelinmesi ise, daha uzun vadeli ve kapsamlı politikalar gerektirir. Toplumun genel refah düzeyinin artırılması, bireylerin stres ve öfke seviyelerini düşürerek, futbol sahalarındaki gerilimlerin de azalmasına katkı sağlayabilir.
Futbol konuşurken insanlar olayları kendilerine odaklanmış hissediyorlar. Bir sosyoloğun ilk görevi nedir? Birisine konuyla ilgili yorum yapması için kendi değerlerini, inançlarını bir kenara bırakıp karşıdaki kişinin dünyasını anlayabilmektir. Bu sizinle aynı görüşte olmadığınız bir partiye oy vermek de olabilir. Ama bunu anlamadığınız sürece, bizim bir krizi çözmemize imkan yok. Çünkü kriz tam da olarak buradan geliyor. – Dr. Deniz Bağrıaçık
Sonuç olarak, Türkiye futbolundaki gerilen atmosfer ve taraftarlar arasındaki çatışmalar, sadece sporun değil, toplumsal yapının da bir yansıması. Bu sorunların çözümü, geniş çaplı ve çok boyutlu yaklaşımlar gerektirir. Toplumun her kesiminden insanların, futbolun birleştirici gücünü yeniden keşfetmeleri dileğiyle…
“Ülkemizde spor hiçbir zaman halkın yararına kullanılmamıştır. Çarpık bir seyir endüstrisinin üstüne monte edilmiş bir yutturmacadır.” – Metin Kurt
GÜNDEM
24 Aralık 2024SPOR
24 Aralık 2024GÜNDEM
24 Aralık 2024SPOR
24 Aralık 2024SPOR
24 Aralık 2024GÜNDEM
24 Aralık 2024GÜNDEM
24 Aralık 2024